MART 2017 TARİHLİ TERAZİ DERGİSİNİN 147.SAYFASINDA YAYIMLANAN YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ'NİN 16.03.2016 TARİH, 2016/2500 E.2016/3158 SAYILI KARARINA DAİR BİR DEĞERLENDİRME

MART 2017 TARİHLİ TERAZİ DERGİSİNİN 147.SAYFASINDA YAYIMLANAN YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ'NİN 16.03.2016 TARİH, 2016/2500 E.2016/3158 SAYILI KARARINA DAİR BİR DEĞERLENDİRME

Anılan kararın incelenmesinden, mirasbırakan X’in kayden malik olduğu çekişme konusu 586 sayılı parseli 8.8.1986 tarihinde BAĞIŞ AKDİ İLE davalı A’ya ; 1293, 1295 ve 1584 sayılı parselleri ise 28.12.1999 tarihinde SATIŞ AKDİ İLE dava dışı B’ye temlik ettiği; davalı A’nın ise , muris tarafından dava dışı B’ye satış suretiyle devredilen taşınmazları 19.07.2000 tarihinde yine satın alma suretiyle  devraldığı ve murisin 12.09.2010 tarihinde ölümü ile geriye saklı pay sahibi olan çocukları ile eşinin kaldığı ;
Saklı pay sahibi olan şahıs/ şahıslar tarafından davalı A’ya yönelik tenkis isteğiyle eldeki davanın her 4 taşınmaz yönünden açıldığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece gerek satışa konu edilen taşınmazlar ve gerekse bağış yolu ile intikal eden taşınmaz bakımından açılan tenkis davası , kabul edilmiştir. Davalı tarafından bu kararın temyizi üzerine , Dairenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla tenkisle ilgili ilkeler yazıldıktan sonra aynen  ‘ Somut olaya gelince ,  davalı A’nın 10.10.2013 tarihli , davalı vekilinin ise 5.12.2013 tarihli celsede tercih hakkının pay temliki yönünde kullanıldığını belirtmeleri karşısında yukarıdaki ilkeler uyarınca hükme yeterli olacak şekilde bir araştırma yapılmış olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazların, temlik tarihleri itibariyle mevcut durumlarının tespiti ile tenkis hesabında taşınmazların temlik tarihlerindeki özelliklerinin dikkate alınması ve davacıların saklı payının zedelendiği sonucuna ulaşılırsa davalı tarafın kullandığı tercih hakkı dikkate alınarak tarla vasıflı dava konusu 1292,1295 ve 1584 sayılı parseller için Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu , arsa vasıflı 586 parsel için ise , İmar Kanunu gereğince dava konusu taşınmazların bölünebilir olup olmadıklarının açıkça belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir ‘ gerekçesiyle yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Anılan bozma kararında satışa konu olan 1292,1295 ve 1584 sayılı parseller yönünden bunların da, tenkis hesaplamasına dahil edilmek suretiyle neticeye gidilmesi ve bu parseller bakımından da tenkis hükümlerinin uygulanmasının Dairece benimsenmiş olması  doğru değildir.
Şöyle ki; bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 560 ve takip eden maddelerinde öngörülen tenkis davası , mirasbırakanın  vasiyetname veya miras mukavelesi şeklindeki ölüme bağlı tasarrufları ile hibe gibi sağlararası tasarrufları için öngörülmüştür. Satış işlemi ile devredilen taşınmazların 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İBK ‘da öngörüldüğü üzere tenkis davasına konu edilemeyeceği; ancak muris muvazaasının konusunu oluşturduğu tartışmasızdır.
Oysa , dava doğrudan tenkis olarak açılmış olup; muris muvazaasına ilişkin bir dava bulunmamaktadır. Keza bu yönde yapılmış bir ıslah da yoktur. O halde 1292,1295 ve 1584 sayılı satışa konu olan parsellerin de tenkis hesabına dahil edilmesi ve bunun daire tarafından benimsenmiş olması, muris muvazaası davasıyla ilgili olup;  tenkis hükümlerine ve yukarıda belirtilen içtihadı birleştirme kararına  tamamen aykırı olduğu ve bu nedenle Daire bozma kararının yanılgıya dayalı olduğu düşünülmektedir.
Şu da ifade edilmelidir ki; satış akdi karşılıklı edimleri içermektedir. Buna göre satıcı, maliki olduğu taşınmazın sicil kaydını alıcıya devretmekte; alıcı da taşınmaz bedelini satıcıya ödemektedir. Bu şekilde gerçekleştirilen bir tasarruf, tenkis davası için öngörülen hibe gibi kazandırma koşulunu taşımadığından tenkis hükümlerinin uygulanmasına olanak yoktur.
Murisin yaptığı satış işleminin kendisinden mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak gerçekleştirildiğini ileri sürenin açacağı dava tenkis olmayıp; muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescili olmalıdır.Her iki davanın gerek yetki yönünden ve gerekse sair koşulları bakımından tamamen birbirinden farklı unsurlar taşıdığı izahtan varestedir.

Bu gönderiyi paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir