BİR YARGITAY KARARI HAKKINDA DEĞERLENDİRME

BİR YARGITAY KARARI HAKKINDA DEĞERLENDİRME

Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı açılan davanın Yerel Mahkemece kabulüne ilişkin hükmün temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince 02.06.2015 tarih 2013/21663 Esas ve 2015/8092 sayılı karar ile bozulduğu görülmektedir.
Somut olayda, murisin , davalıya satış suretiyle devrettiği taşınmaza yönelik sağlığında, ona karşı devrin tehdit sonucunda gerçekleştiği belirtilerek ikrah hukuksal nedenine dayalı olarak bir tapu iptali ve tescil davası açtığı ; bu davada, temlikin yapıldığı yıl olan 1998 ‘den ,davanın açıldığı 2010 yılına kadar geçen 12 yıllık sürede tehdit altında bulunulduğunun hayatın olağan akışına uygun olmadığı ve kaldı ki bir an için tehditin varlığı kabul edilse dahi, davanın Türk Borçlar Kanunu’ndaki 1 yıllık hak düşürücü sürede açılmadığından davanın reddedildiği ve derecaattan geçerek kesinleştiği görülmektedir.

Murisin ölümünden sonra bu defa tek mirasçı olan davacı , murisin gerçekleştirdiği  temlikin kendisinden mal kaçırma gayesiyle yapıldığı ve muvazaa ile illetli olduğunu, muris ve taşınmazı devralan kişinin aralarında yıllar süren gönül ilişkisi bulunduğunu, kah dargın,kah barışık bir halde sağlıklı olmayan bu ilişkiyi sürdürdüklerini, kendisinin tek mirasçı ve aynı zamanda murisin evlatlığı olduğunu, kendisinden çok açık bir biçimde mal kaçırma gayesiyle murisin hareket ettiğini ileri sürerek muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak  tapu iptali ve tescil konulu dava açmış ; Yerel Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş;temyiz üzerine Yüksek 1. Hukuk Dairesi tarafından kararın aynen “mirasbırakan sağlığında ikrah hukuksal nedenine dayalı olarak dava açmış bu dava reddedilip Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiştir.Muvazaa en sade tanımıyla bilerek ve isteyerek irade ve beyan arasında uyuşmazlık yaratılması halidir. Muris, önceki davada, taşınmazın elinden korkutularak alındığını ileri sürdüğüne göre, çekişme konusu taşınmazın temlikinde bilerek ve isteyerek irade ile beyan arasında uyuşmazlık yaratıldığını söyleyebilme imkanı yoktur. Bu durumda temlikin muvazaalı olduğundan da söz edilemez. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. “ gerekçesiyle bozulmuştur.

Şu husus önemle vurgulanmalıdır ki ; bozma kararında belirtilen görüş kural olarak benimsendiği takdirde ; mirasçısından mal kaçırmak isteyen muris, önce tapuda kayıtlı taşınmazını satış veya ölünceye kadar bakma akdiyle kayden devrettikten sonra, kendisinin ölümünden sonra mirasçılarının “muris muvazaası” hukuksal nedenine dayalı açacakları davayı ; sağlığında hata, hile , ikrah, gabin gibi iradeyi ifsat edici nedenlere dayanarak kendisinin açacağı bir davada, delilleri kuvvetli göstermemek ve bu nedenle davayı ispat edememek ve yine yasada öngörülen 1 yıllık süre geçirildikten sonra açmak gibi nedenlerle kendi aleyhine davayı reddettirerek önleyebilecektir.Şu da, ifade edilmelidir ki; muris tarafından iradeyi ifsat edici nedenlerle açılacak davalarda,temlik işlemi gayrı iradi ; oysa muris muvazaasındaki temlik işlemi iradi olup; iradenin fesada uğratılması nedenlerine dayalı murisin açtığı davada bu sebeplerin gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde değerlendirme yapılacak olması; muris muvazaasında ise murisin iradi olarak gerçekleştirdiği temlik işleminde murisin gerçek iradesinin ortaya çıkartılacak olması önem arzetmektedir.
Başka bir anlatımla; bozmada benimsenen görüş ilke olarak kabul edildiği takdirde, muris muvazaasından kurtulabilmenin bir formülü olarak mirasbırakan, yukarıda anlatılan şekilde davranarak mirasçılarının açacağı davanın önüne geçecek ve böylece muris muvazaasına dayalı hiçbir davanın kabulle sonuçlanması mümkün olamayacaktır.
Bu da, muvazaalı işlemi kamufle etmek için kanuna karşı kullanılan hileye yargısal bir kararla prim vermek olacaktır.
Ayrıca bu bozma kararının 01.04.1974 tarih, 1 / 2 sayılı İ.B.K’yı işlevsiz duruma düşüren bir karar olduğu, ilerde kötüniyetli kişilerce, muris muvazaası davalarının önüne geçmek için kullanılacağı ve hak kayıplarına sebep olacağı ve dolayısıyla verilen bu karardan Yüksek Dairece dönülmesi gerektiği düşünülmektedir.

Bu gönderiyi paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir