İSTİNAF MAHKEMESİ’NİN MURİS MUVAZAASINA İLİŞKİN BİR KARARI

İSTİNAF MAHKEMESİ’NİN MURİS MUVAZAASINA İLİŞKİN BİR KARARI

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ

16.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2018/1354
KARAR NO : 2018/1568

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/05/2018
NUMARASI : 2016/288 Esas, 2018/185 Karar
DAVACI : G. M.
VEKİLİ : Av. ZEYNEP AYDIN TARAKÇI
DAVALI : B. M.
VEKİLİ : Av…
DAVANIN KONUSU : Tapu İptal ve Tescil

Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08/05/2018 tarih, 2016/288 Esas, 2018/185 Karar sayılı kararına karşı davalı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuş olmakla dosya incelendi.
KARAR

Davacı, mirasbırakan B.M.’nin mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla 1054 ada 28 parsel sayılı taşınmazdaki 25 nolu bağımsız bölümü 16/02/1982 tarihinde ilk eşinden olma kızı davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, satışın gerçek olmadığını, bedel ödenmediğini, maddi durumu iyi olan murisin satış ihtiyacının bulunmadığını, murisle 03/10/1977 tarihinde evlenip, 12/12/1984 tarihinde boşandıktan sonra 20/06/1987 tarihinde tekrar evlendiklerini, davalının alım gücünün bulunmadığını ileri sürerek muris muvazaası nedeniyle tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, dava konusu taşınmazın mülkiyetini 1982 yılında satın almak suretiyle edindiğini, davacının 1984 yılında muristen boşanmış olup mirasçı sıfatının kalmadığını, eldeki davada miras payının zamanaşımına uğradığını, iddiaların doğru olmadığını, murisin emekli maaşından başka gelirinin bulunmadığını, davacının murisin ..bank’taki hesabından yüklü miktar para çekmesi nedeniyle murisin ekonomik sıkıntı yaşamaya başladığını, bankadan kredi çekerek hayatını sürdürdüğünü, kredi taksitlerini de kendisinin ve kardeşinin ödemek zorunda kaldıklarını, dava konusu taşınmazın satış bedelinin 150.000 TL’sini peşin, kalan 100.000 TL’sini ise sonradan taksitler halinde murise ödediğini, satış bedeli ile murisin bir miktar para da ilave ederek 27/07/1982 tarihinde İstanbul’da ki evini aldığını, kendisinin alım gücünün bulunduğunu, o tarihte evlendiği İran uyruklu eşinin büyük maddi katkıda bulunduğunu, davacıdan boşandığı dönemde ve ölümünden önceki beş yıllık süreçte murisin bakım ve gözetimini kendisinin yaptığını, davacının kendi hastalığını ileri sürerek murisi bir kez olsun görmeye gelmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın satış değeri ile gerçek değeri arasında fahiş fark olduğu, pek çok taşınmazı olan murisin mal satmaya ihtiyacının bulunmadığı, davalının alım gücünün olmadığı, satışın gerçek bulunmadığı, murisin temlikteki iradesinin bağış olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı, cevap dilekçesini tekrar ederek eksik inceleme sonucunda usul ve yasaya aykırı karar verildiğini, hükme dayanak bilirkişi raporunun varsayıma dayalı hazırlandığını, rapora itirazlarının gözetilmediğini, bedel farkının kabulünün isabetsiz olduğunu, murisin İstanbul’da ..kredisi ile aldığı bir tek dairesi olduğunu, kredinin geri ödemelerinin kendi ödediği para ve mirasçı T’in yardımlarıyla yapıldığını, murisin satış ihtiyacının bulunmadığı yönündeki mahkeme kabulünün hatalı olduğunu, yine alım gücünün bulunmadığına dair değerlendirmelerin dosya kapsamına aykırı olduğunu, dava konusu taşınmazın muris adına satın alınırken bedelinin ise murisin 1964 yılında ölen ilk eşinin ikramiye parası ile ödendiğini, mal kaçırma amacıyla devrin yapılmadığını, 1984 ila 1987 yılları arasında davacının murisin mirasçısı olmadığını, boşanıp murisle yeniden evlendiği için davacının mirasçılık hakkından faydalanamayacağını, ancak 1987 yılından sonra yapılan işlemler için davacının mirasçılığını ileri sürebileceğini ileri sürerek istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, mirasbırakan B.M.’nin 14/02/2016 tarihinde ölümü ile eşi davacı, ilk eşi H’den olma kızı davalı ve dava dışı kızı T.’nin mirasçı olarak kaldığı, murisin çekişme konusu Ankara ili, .. ilçesinde bulunan ..ada .. parseldeki .. nolu bağımsız bölümü satış suretiyle kızı davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Öte yandan murisin ilk eşi H.’in 27/08/1963 tarihinde öldüğü, murisin davacı üçüncü eşi ile 03/12/1977 tarihinde evlendiği ve 12/12/1984 tarihinde boşandığı, daha sonra murisin davacı ile yeniden 20/06/1987 tarihinde evlendiği, albay emeklisi olan murisin İstanbul ili, ..ilçesinde dairesi ve İzmir ili, ..ilçesinde .. parsel sayılı tarlasının bulunduğu, Mahkemece uzman bilirkişiler marifetiyle yapılan keşif sonucunda dava konusu taşınmazın dava ve satış tarihi değerlerinin belirlendiği, tanıkların dinlendiği ve diğer delillerin toplandığı görülmektedir.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Bilindiği üzere uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan, gerçekte sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını, miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 0l.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanun’un 706., Borçlar Kanunu’nun 213. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 237.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan mirasçılık mirasbırakanın ölüm tarihine göre belirlenir. Mirasbırakanın terekesi, bütün malvarlığı, alacak ve borçları ile bir bütün olup, ölüm tarihindeki mirasçıları terekeye ortaktır. Mirasbırakanın ölüm tarihinde mirasçılık sıfatını taşıyan herkesin aslında kendisinin de ortak olduğu terekeye dahil iken, muvazaalı olması nedeniyle geçersiz bir sözleşme ile şeklen bir başkasına devredilen taşınmazın tapusunun iptali için dava açmakta hem hukuki yararı hem de hakkı vardır. Mirasbırakanın ölüm tarihinde (terekenin açılış tarihinde) mirasçı olan bir kişinin ortağı bulunduğu terekeye dahil iken geçersiz bir sözleşmeyle başka biri üzerine yazılan bir taşınmaz hakkında dava açması kadar yasal ve doğal bir hak düşünülemez.
Her ne kadar muvazaalı sözleşme yapıldığı sırada mirasbırakanın sözleşme dışında kalan bir mirasçısının bulunmaması halinde mirasçıdan mal kaçırma kastının varlığından söz edilemezse de başka bir mirasçının veya mirasçılarının bulunması mal kaçırma kastını oluşturacağından muvazaalı sözleşmenin yapıldığı tarihte mirasçı olmayan, ancak sonradan mirasçılık hakkını kazanan herkesin muris muvazaasına dayanarak sözleşmenin geçersizliğini ileri sürerek tapu iptali ve tescil davası açabilme hakkının bulunduğunun kabulü gerekir. Kuşkusuz başka bir mirasçının muvazaa nedeniyle açtığı iptal ve tescil davası sonunda, mirasbırakan adına döndürülen taşınmazdan, sözleşme tarihinde mirasçı olmayıp da mirasbırakanın ölüm tarihinde mirasçılık sıfatını kazanan kişi pay alabilmektedir. Başka bir mirasçının açtığı dava sonunda terekeye döndürülen bir taşınmazdan pay alan kişiye muvazaalı sözleşmenin yapıldığı sırada mirasçı bulunmadığından, daha sonra mirasçılık sıfatını kazandığından söz edilerek dava açma hakkı tanınmaması bu yöndeki uygulamaya, muvazaa kurallarına ve Medeni Kanununun mirasçılığa ilişkin buyurucu nitelikteki hükümlerine ters düşer. Nitekim aynı husus, Hukuk Genel Kurulunun 25.09.1996 tarihli, 1996/1-440 esas, 638 karar sayılı kararında da kabul edilmiştir.
Yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda somut olaya bakıldığında mirasbırakan B.M.’nin 14/02/2016 tarihinde ölümü ile davacı, davalı ve dava dışı kızı T’nin mirasçı kaldıkları, murisin çekişme konusu taşınmazı davacı üçüncü eşi ile evli olduğu dönemde ilk eşinden olma kızı davalıya satış suretiyle temlik ettiği, albay emeklisi olan, başka taşınmazları, kira geliri ve emekli aylığı bulunan murisin satış ihtiyacının olmadığı, satış bedeli ile gerçek bedel arasında fark olduğu, murisin sürekli borç içinde olduğuna dair davalı tanık beyanlarının dosya kapsamına uygun olmadığı gibi inandırıcı da bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Öyleyse dosya kapsamı, açıklanan ilke ve olgular ile toplanan deliller dikkate alındığında dava konusu taşınmazın temlik tarihinde ve murisin ölüm tarihinde mirasçılık sıfatı bulunan davacının dava açma hakkının olduğu, murisin çekişme konusu taşınmazı ilk eşinden kızı davalıya satış suretiyle temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı bulunduğu tespit edilerek Mahkemece, yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.
Hal böyle olunca yukarıda açıklanan nedenlerle Mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından davalının istinaf talebinin 6100 sayılı HMK’nin 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1-Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08/05/2018 tarih, 2016/288 Esas, 2018/185 Karar sayılı kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davalının istinaf talebinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 2.903,17 TL karar ilam harcından peşin alınan 725,79 TL harcın mahsubu ile bakiye 2.177,38 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
3-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin davalı üzerinde bırakılmasına,
4-Kullanılmayan gider avansının 6100 sayılı HMK’nin 333. maddesi uyarınca istek halinde ilgilisine iadesine,
5-6100 sayılı HMK’nin 359/3. maddesi uyarınca Dairemiz kararının tebliği ve harç tahsili işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde 6100 sayılı HMK’nin 7035 sayılı Kanun ile değişik 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 20/12/2018

 

Bu gönderiyi paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir