Hak Düşürücü Süre Geçmiş Olsa Bile , Davalının Davayı Kabul Etmesi Halinde Mahkemece Kabul Beyanına Değer Verilerek Bu Yönde Karar Verilmesi Gerekeceğine Dair İçtihatlar.
Ekte yer alan kararlarda , hak düşürücü süre geçmiş olsa bile, davanın davalı tarafından kabul edilmesi halinde , kabul beyanına değer verilerek , buna göre karar verilmesi gerektiği benimsenmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki; el birliği hükümlerine göre mülkiyet söz konusu ise , ortaklıkta yer alan tüm mirasçıların davayı kabul etmesi gerekir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2005/1696 E. 2005/2141 K. sayılı 18.03.2005 tarihli ; Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 2016/4032 E. 2016/10337 K. sayılı 13.12.2016 tarihli ve Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2010/9446 E. 2010/10924 K. sayılı 25.10.2010 tarihli kararları aşağıda yer almaktadır:
T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2021/2801
K. 2021/5568
T. 28.6.2021
DAVA : Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR : Davacılar vekilleri, davalılar murisi …’in dava konusu 1989 parsel numaralı taşınmazın tapu kayıt maliki olup 1993 yılında vefat ettiğini, miras bırakanın hayatta iken, dosya kapsamına ibraz edilen senetler ile taşınmazı 200’er m2 halinde haricen yaptığı parselasyon sonrası davacılar ve/veya ardıllarına sattığını belirterek tapu kaydının iptali ile davacılar adına tesciline, aksi durumda iyiniyetli inşaat nedeniyle her davacının inşaat yaptığı 200’er m2’lik alanların müvekkilleri adına tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan …, (kimlik tespitli) 27.02.2013 tarihli dilekçeyle davacıların davasını kabul ettiğini bildirmiştir.
Davalılardan …, (kimlik tespitli) 27.02.2013 tarihli dilekçeyle davacıların davasını kabul ettiğini bildirmiştir.
Davalılardan …, (kimlik tespitli) 01.03.2013 tarihli dilekçeyle davacıların davasını kabul ettiğini bildirmiştir.
Davalılardan …, (kimlik tespitli) 12.12.2013 tarihli dilekçeyle davacıların davasını kabul ettiğini bildirmiştir.
Davalılardan … ve …, 18.10.2012 tarihli (1 nolu) duruşmada, açılan davayı kabul ettiklerini açıklamışlardır. Beyanları imzalarıyla onamıştır.
Davalılardan …, (kimlik tespitsiz -hakim havalesiz) bila tarihli dilekçeyle davayı kabul ettiğini açılamıştır.
Davalılardan …, (kimlik tespitsiz -hakim havalesiz) bila tarihli dilekçeyle davayı kabul ettiğini açılamıştır.
Davalılardan …, (kimlik tespitsiz) 18.12.2012 havale tarihli dilekçeyle davayı kabul ettiğini açılamıştır.
Mahkemece, 3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3.fıkrasında öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, harici satın almaya dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı taktirde temliken tescil istemine ilişkindir.
Bilindiği üzere, 6100 Sayılı HMK’nin “Feragat ve kabulün şekli” başlıklı 309. maddesi hükmüne göre feragat ve kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır. Feragat ve kabulün hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir.
HMK’nin 308. maddesi uyarınca davayı kabul, davalının mahkemeye yönelik olarak yapacağı tek taraflı bir irade beyanı ile davacının talep sonucuna muvafakat etmesidir ve dava konusu uyuşmazlık esastan sona ermektedir.
Öte yandan, usul hukuku anlamında kabul, kesin hükmün sonuçlarını doğurur ve ancak irade bozukluğu hallerinde kabulün iptali istenebilir (HMK madde 311). Diğer bir anlatımla davalı irade fesadı halleri dışında kabulden dönemez.
Bilindiği üzere kabul, davaya son veren taraf işlemlerinden olup, 6100 Sayılı HMK’nin 308/2.maddesinde: “Kabul, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda hüküm ifade eder.
Kesin hüküm ve hak düşürücü süre gibi benzeri durumlar ile kabul söz konusu olduğunda; kabul, bu gibi hukuki sebeplerden önce gelir. Öncelik kabule tanınır.
Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından; davacıların dayandıkları esas satış senetlerinin 16.11.1978 ve 28.01.1979 tarihlerinde yapıldığı, (eksikliğin gidilmesi yolu ile ikmal edilen mirasçılık belgesine göre,) mirasçı olmayan …’ün davalı olarak gösterildiği, mirasçı sıfatı bulunan bir kısım davalıların kabul beyanlarında kimlik tespiti yapılmadığı gibi hakim havalelerinin de olmadığı anlaşılmaktadır. Bu şekli ile, iştirak halinde paydaş bulunan (… hariç) tüm davalarının usulüne uygun şekilde kabul beyanları olup olmadığı tereddüte mahal bırakılmayacak şekilde tespit edilememiştir.
Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de, mahkemenin bu görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır. Uyuşmazlık konusu taşınmaz tarla niteliğiyle, 5.400,00 m2 olarak, 15.11.1979 tarihinde (muris) … adına tespit görmüş ve kadastro tespiti itirazsız olarak 04.03.1980 tarihinde kesinleşmiştir. Gerçekten kesinleşme tarihiyle davanın açıldığı 27.08.2012 tarihi gözetildiğinde 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 12/3.fıkrasında yer alan on yıllık hak düşürücü süre geçmiştir. Mahkemenin bu yöne ilişkin görüşü biçimsel olarak doğru bulunmaktadır. Ne var ki, az yukarıda izah edilen kabul beyanları nazara alındığında, malik …’in davalı gösterilen tüm mirasçılarının usulüne uygun kabul beyanı bulunup bulunmadığı dosya kapsamından anlaşılamamaktadır. Açıklanan nedenle, tüm mirasçıların kabul beyanları olup olmadığı yeterince araştırılmadan, var ise (hepsinin kabulü halinde) kabul beyanlarına üstünlük tanınmak suretiyle dosya kapsamında uygun bir karar verilmesi gerekirken doğrudan hak düşürücü süreden davanın reddine karar verilmesi yerinde değildir.
Öte yandan, davacılar vekili, dava dilekçesinde davalarını öncelikle haricen satın alma ve zilyetlik hukuksal nedeni ile tapu iptali ve tescil, yerinde görülmemesi halinde TMK’nin 724. maddesi gereğince tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuştur. Mahkemece, dayanılan hukuki sebeplerden haricen satın alma ve zilyetlik hukuki nedenine yönelik davanın reddine karar verilmesine rağmen (terditli) temliken tescil talebi yönünden olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi de doğru değildir.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulüyle yerel mahkeme hükmünün 6100 Sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 Sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’un 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 28.06.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/1696
K. 2005/2141
T. 18.3.2005
DAVA : F. U. ile M. A. aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Sivaslı Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 08.12.2004 gün ve 146/218 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı, 2460 nolu parselin davalı adına olan tapu kaydının iptali ile kendisine ait 2461 parsele ilave edilmek suretiyle adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, zilyetlik nedeniyle tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Davacı, zilyetliğe dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Mahkemece, 2460 ve 2461 parsellere ait kadastro tutanaklarının kesinleştiği 07.08.1970 tarihinden dava tarihine kadar 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde belirtilen on yıllık hak düşürücü sürenin geçirildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; davalı 16.07.2003 günlü dilekçesinde davacının isteği gibi davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. Başka bir anlatımla, davalı davayı kabul etmiştir. HUMK.nun 95. maddesine göre; kabul, kafi bir hükmün hukuki neticelerini hasıl eder. Kabul beyanı işin niteliğine göre kamu düzenine aykırı olmadıkça geçerli bulunmaktadır. Bu itibarla, davalının kabule dair beyanı gözönünde tutularak buna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
SONUÇ : Davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle ve HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 11,20 YTL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 18.03.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
14. HUKUK DAİRESİ
E. 2016/4032
K. 2016/10337
T. 13.12.2016
DAVA : Taraflar arasındaki tapu iptal ve tescil davasından dolayı mahal mahkemesinden verilen yukarda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairemizin 03.12.2015 günlü ilamı ile bozulmasına karar verilmişti. Süresi içinde davacılar vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, kadastrodan önceki nedenlere dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, davalıların murisi tarafından davacıların murisi harici satış sözleşmesi ile 4 adet taşınmazın satıldığını ve zilyetliğin devredildiğini, tüm bedelinin ödendiğini, taşınmazları nizasız ve fasılasız olarak kullandıklarını belirterek davaya konu taşınmazların tapu kaydının iptali ile davacılar adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davayı kabul etmiş; bir kısım davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hükmü bir kısım davalılar vekilinin temyiz etmesi üzerine Dairemizin 03.12.2015 tarihli ilamı ile” davaya konu taşınmazların bulunduğu tapulama işlemleri 1962 yılında yapılmıştır. Tespitin kesinleştiği günden dava tarihine kadar 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 12/3 maddesinde yazılı 10 yıllık hak düşürücü süre geçmiş bulunmaktadır. Bu açıklamalar karşısında kadastro yoluyla oluşan kesinleşmiş sicile karşı açılmış bulunan davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmelidir. Davalılardan davayı kabul etmiş ise de aynı davada olumsuz dava koşulu olan hak düşürücü süre ile kabul beyanının karşılaşması halinde uyuşmazlığın kabul beyanı çerçevesinde çözüme kavuşturulması gerekir. Davalı tapu kaydına göre taşınmazın 1/4 payının elbirliği ortaklarındandır. Elbirliği mülkiyetinde kabul beyanının geçerli olabilmesi için aynı ortaklıkta yer alan tüm mirasçıların davayı kabul etmeleri gerektiği ” belirtilerek bozulmuştur.
Davacılar vekili kararın düzeltmesini istemiştir.
Somut olayda davacılar tarihsiz harici satım sözleşmesine dayanarak tapu iptal ve tescil isteminde bulunmuştur. Dava konusu taşınmazların bulunduğu tapulama işlemleri 1962 yılında yapılmış, dava ise 28.06.2013 tarihinde açılmıştır. Tespitin kesinleştiği günden dava tarihine kadar 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 12/3 maddesinde yazılı 10 yıllık hak düşürücü süre geçmiş bulunmaktadır. Bu açıklamalar karşısında kadastro yoluyla oluşan kesinleşmiş sicile karşı harici satım sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil talebinin reddine karar verilmelidir.
Ayrıca davacının zilyetliğe dayalı tapu iptal tescil talebine gelince; davaya konu payın davacıların ve davalıların kök murisine ait olduğu, harici satış sözleşmesinin davacıların murisi ile davacıların ve davalıların kök murisi arasında yapıldığı anlaşılmıştır. Mirasçılar arasında kazanmayı sağlayan zilyetlik işlemeyeceğinden, davacıların ve davalıların tapuda adına pay kayıtlı bulunan mirasçısı olduğu gözetilerek zilyetliğe dayalı tapu iptal ve tescil talebinin de reddine karar verilmesi gerekir.
Dairemizce, hükmün yukarda yazılı gerekçelerle bozulması gerekirken sadece davanın hak düşürücü sürenin dolmuş olması sebebiyle reddi gerektiği belirtilerek bozulmasının maddi hatadan kaynaklandığı anlaşılmış olduğundan davacılar vekilinin karar düzeltme isteminin kabulüyle Dairemizin bozma ilamının kaldırılarak hükmün yukarda belirtilen gerekçe ile bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin karar düzeltme isteminin kabulüyle Dairemizin 03.12.2015 tarihli ilamının KALDIRILMASINA, hükmün yukarda yazılan sebeplerle BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istenmesi halinde yatırana iadesine, 13.12.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/9446
K. 2010/10924
T. 25.10.2010
DAVA : Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, davalıların miras bırakanı S. adına 12 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığını, kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup, özel mülke konu olamayacağını ileri sürerek, tapunun iptal ve terkinini istemiştir.
Davalılar, davayı kabul etmişlerdir.
Mahkemece, davaya konu taşınmazın kadastro tespitinin kesinleştiği tarihten dava tarihine kadar 5841 Sayılı Kanun ile değişik 3402 Sayılı Kanun’un 12/3.maddesi gereğince hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
KARAR : Dava, tapu iptal ve taşınmazın sicil kaydının kütükten terkini istemine ilişkindir.
Mahkemece, hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davaya konu 12 parsel sayılı taşınmazın davalıların miras bırakanı S.S. adına kayıtlı olduğu, kadastro tespitinin 5.3.1968 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın ise 28.5.2008 tarihinde açıldığı görülmektedir.
Mahkemece, 5841 Sayılı Kanun ile değişik 3402 Sayılı Kanun’un 12/3.maddesine göre davaya konu taşınmazın kadastro tespitinin kesinleştiği tarihten, dava tarihine kadar yasada öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle dava reddedilmiş, gerçekten de, hak düşürücü süre geçmiştir. Ancak, davacı Hazinenin, eldeki davayı sulh hukuk mahkemesinde açtığı, davalılar vekilinin, 10.7.2008 tarihli cevap dilekçesi ile davayı kabul ettiklerini beyan ettiği, davalılar S. S.K.ve K. S.S. vekili Avukat M.S.ve Ö.E. vekaletnamelerde davayı kabul yetkisi bulunduğu da sabittir.
Bilindiği üzere, Sulh Hukuk Mahkemesinde görevsizlik kararı verilmişse de, görevli mahkemede görülen dava, görevsiz mahkemede açılan davanın devamıdır.
Bu durumda, HUMK.’nun 92.maddesine uygun olarak yapılan kabul beyanını sonradan yürürlüğe giren Kanun’un ortadan kaldırmayacağı, ayrıca davanın sürdürülmesi ve yasadan sonra karara bağlanmış olmasının kabulün hukuki sonuçlarını değiştirmeyeceği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, görevsiz mahkemedeki kabul beyanının işin esasına dair olduğu, görevli mahkemecede gözetilmesi gerektiği dikkate alınarak;“kabul beyanına göre” davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile anılan husus gözardı edilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
SONUÇ : Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 25.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Bir cevap yazın