Mirasbırakanın Sağlığında Tüm Mirasçıları Gözetecek Şekilde Hak Dengesini Kurarak Taşınmaz Mal ya da Para Vermiş Olması Durumunda Muris Muvazaasından Söz Edilemeyeceği Hakkında Bazı Yargıtay ve Yerel Mahkeme Kararları.

Mirasbırakanın Sağlığında Tüm Mirasçıları Gözetecek Şekilde Hak Dengesini Kurarak Taşınmaz Mal ya da Para Vermiş Olması Durumunda Muris Muvazaasından Söz Edilemeyeceği Hakkında Bazı Yargıtay ve Yerel Mahkeme Kararları.

Mirasbırakan, sağlığında , ileride mirasçısı olabilecek tüm yakınlarına ama para, ama mal vermek suretiyle denkleştirici adalet ilkesi ile hareket etmiş ise; taşınmaz malları tapuda “satış ” şeklinde devretmiş ve fakat gerçek iradesi bu malları bağışlamak olsa dahi; mal kaçırma kastı ile hareket etmediğinden ; burada Muris Muvazaasından söz edilemeyecek ve dolayısıyla 1.4.1974 tarihli 1/2 tarihli İBK uygulanmayacaktır. Zira, mirasbırakanın iradesi , mallarını sağlığında tüm mirasçılarına eşit ya da denk şekilde paylaştırmaktır. Bu nedenle , bir kişi bile açıkta kalmaksızın tüm mirasçılar gözetilerek eşitlik ilkesi ile adaletli bir biçimde hareket edildiğinden , mal kaçırma saikinin varlığından söz edilemeyecektir. Yargıtay’ın konuya ilişkin bazı kararları ve bir adet Yerel Mahkeme kararı ekte yer almaktadır.

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2016/16532
K. 2020/1509
T. 4.3.2020

DAVA : Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar davalılar …, …, …, …, … ve … tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakiminin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacılar, ortak mirasbırakanları …’un 32 parsel sayılı taşınmazını oğlu …’a ( bir kısım davalıların mirasbırakanı ), 834 parsel sayılı taşınmazını oğlu olan davalı …’a miras paylarına karşılık olarak devrettiğini, mirasbırakanın ölümünden sonra mirasın paylaşılmasında mirasçılar arasında anlaşmanın sağlanamadığını, davalıların 2 parça taşınmazın miras paylarına mahsuben verildiğini kabul etmeyip, taşınmazları parasını ödeyerek aldıklarını iddia ederek terekeye dahil edilmesine karşı çıktıklarını ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile terekeye iadesini istemişlerdir. Yargılama sırasında dava dışı … ve … davaya muvafakat etmişlerdir.

Bir kısım davalılar ile dahili davalılar, mirasbırakan dedeleri …’nin sağlığında taşınmazlarını çocuklarına paylaştırdığını, davacılara da köy içinde bulunan iki ayrı ev, arsa ve samanlığı verdiğini, davacıların bu taşınmazları satıp parasını aldıklarını belirtip davanın reddini savunmuşlardır. Davalı … yargılama sırasında ölmüş, mirasçıları davaya dahil edilmiştir.

Mahkemece, muvazaa iddiasının sabit olduğu gerekçesiyle 32 parsel sayılı taşınmaz yönünden tapu kaydının iptali ile miras payları oranında mirasçılar adına tesciline karar verilmiş, 834 parsel sayılı taşınmaz yönünden ise temlikin bağış şeklinde gerçekleştiği, BK’nın 288. maddesindeki şekli şartları taşıdığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; mirasbırakan …’un 834 parsel sayılı taşınmazını 12.05.1981 tarihinde davalı …’e bağış suretiyle, 32 parsel sayılı taşınmazını ise 27.02.1980 tarihinde bir kısım davalıların mirasbırakanı …’a satış suretiyle temlik ettiği, mirasbırakan adına kayıtlı dava dışı 5 parça taşınmazın bulunduğu, 1911 doğumlu mirasbırakanın 16.05.1989 tarihinde öldüğü, geriye mirasçıları olarak tarafların kaldığı anlaşılmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki; çekişme konusu 834 parsel sayılı taşınmaz yönünden, 01.04.1974 tarih 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunmamaktadır, bu nedenle davanın reddi doğrudur. Hükmün anılan parsel yönünden ONANMASINA.

Davalıların, çekişme konusu 32 parsel sayılı taşınmaza yönelik temyiz itirazına gelince;

Bilindiği üzere, mirasbırakanın, sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmış olması durumunda mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 01.04.1974 tarih 1/2 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı kuşkusuzdur.

Somut olayda, davalılar, mirasbırakanın davacılara köy içinde bulunan iki ayrı ev, arsa ve samanlık verdiğini, davacıların bu taşınmazları satıp parasını aldıklarını belirterek paylaştırma savunmasında bulunmuşlar ancak mahkemece paylaştırma savunması üzerinde durulmamış, mirasbırakanın iradesini bu yönde oluşturup oluşturmadığı bakımından araştırma yapılmadan sonuca gidilmiş, ayrıca savunmada bildirilen taşınmazların tapu kayıtları da getirtilmemiştir.

Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca davalıların savunması üzerinde durulması, mirasbırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır ve taşınmaz mal ve hakların araştırılması, tapu kayıtları, resmi akitler ve varsa öteki delil ve belgelerin ilgili mercilerden getirtilmesi, mirasbırakanın sağlığında mirasçıları arasında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde bir paylaştırma yapıp yapmadığının belirlenmesi, bu yönde tüm taraf delillerinin toplanması, mirasbırakanın paylaştırma mı yoksa mal kaçırma mı amacının olduğunun tereddüte yer vermeyecek şekilde tespit edilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.

SONUÇ : Davalılar …, …, …, …, … ve … yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenden ötürü ( 6100 Sayılı Kanun’un geçici 3.maddesi yollaması ile ) 1086 Sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.03.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2017/1-1244
K. 2020/228
T. 26.2.2020

DAVA : 1. Taraflar arasındaki “muris muvazaası nedeniyle alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesince davalı … yönünden davanın reddine, diğer davalılar yönünden kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı ve bir kısım davalılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalılardan …, … ve … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 438. maddesinin 2. fıkrası hükmü gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalılar vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesi ve dava dilekçesindeki talebini açıkladığı 05.01.2010 tarihli dilekçesinde; müvekkilinin 27.08.2008 tarihinde vefat eden muris …’nün altı çocuğundan biri olduğunu, murisin hayatta iken çok sayıda taşınır ve taşınmaz mal edindiğini, eski 2798 parsel sayılı taşınmazın da murise aitken imar uygulaması sonucu üzerindeki iki adet binanın yıkılarak 25306 ada 11 parsele revizyon gördüğünü, mirasbırakanın bu taşınmazdaki 128/9150 payını davalı …’ye, 128/9150 payını …’ye, 86/9150 payının ise …’ye, diğer payları da davalılardan … ile …’in babası olan müteveffa… ile davalı …’ye muvazaalı olarak sattığını, yapılan satış işlemleri karşılığında hiçbir bedel ödenmediğini, sonrasında ise yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmesiyle davalıların bir kısmının aynı binadan bir kısmının ise paylarını satarak Etimesgut’tan daire satın aldıklarını, murisin vefatından birkaç ay önce de bankadaki 101.000,00TL birikimini davalılardan …’nün eşi olan dava dışı…’ye aktardığının anlaşılması üzerine tüm mirasçıların toplanarak bu paranın paylaşıldığını ve bu konuda 14.10.2008 tarihli taksim sözleşmesinin imzalandığını, ancak davalıların bu sözleşmeye müvekkilinin tek gözünün görmüyor olmasından faydalanarak “…Feragat ettiğimizi, babamızın kardeşler arasında adil davrandığını kabul beyan ve taahhüt ederiz” şeklinde ibare yazdıklarını, bu durumu akşam eve dönünce başkalarının yardımı ile öğrenen müvekkilinin noterden gönderdiği ihtarname ile bahsi geçen hükmü kabul etmediğini bildirdiğini, mirasbırakan tarafından müvekkilinin hakkı gözetilmeksizin yapılan devirlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, yeni 25306 ada 11 parsel sayılı taşınmazdaki 12,15 ve 17 numaralı bağımsız bölümler nedeniyle davacının payına düşen bedelin hesaplanarak tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5.1. Davalılar …, …, … ile … vekili; tüm davalılara husumet yöneltilmesinin doğru olmadığını, ayrıca davacı tarafın taksim sözleşmesinin geçersizliğini iddia etmiş olması nedeniyle öncelikle bu konuda dava açması gerektiğini, dava konusu dairelerin de muristen alınmadığını, yıllar önceki arsanın kat karşılığı olarak yükleniciye verildiğini ve bu aşamada murisin çocukları arasında adil ve dengeli bir dağıtım yaptığını, dağıtım sırasında davacının Hoşdere Caddesinde bir daire alacağını ve kardeşleriyle birlikte oturmak istemediğini söylemesi üzerine murisin bu dairenin borcunu ödediğini, mirasçıları arasında bir ayrım yapmasının kesinlikle söz konusu olmadığını, paylaştırma kastıyla yaptığı devirlerin muvazaalı olarak kabul edilemeyeceğini, tüm mirasçılar arasında geçerli bir taksim sözleşmesi ve ibraname bulunduğunu, 14.10.2008 tarihli sözleşmede davacının “…babamızın kardeşler arasında adil davrandığını kabul beyan ve taahhüt ederiz” demek ve altını imzalamak suretiyle bu hususu kabul etmiş iken dava açmasının anlaşılır bir durum olmadığı gibi anılan sözleşmeden dönmeyi gerektirir bir durumun da bulunmadığını, iyi niyetli olmayan davacının maddi durumunun çok daha iyi olduğunu, taşınmazlarını ne şekilde edindiğini açıklaması halinde murisin çocukları arasında ayrım yapmadığının anlaşılacağını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

5.2. Diğer davalılar …, … ile …; 12.02.2009 tarihli duruşmada imzalı olarak davayı kabul ettiklerini ve davacının davasında haklı olduğunu beyan etmişlerdir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 21.09.2011tarihli ve 2008/460 E., 2011/314 K. sayılı kararı ile; davanın muris muvazaasına dayalı bedel istemine ilişkin olduğu, dava konusu bağımsız bölümlerin bulunduğu 11 parsel sayılı taşınmazda murisin 256/9150 payını 13.12.1979 tarihinde davalı … ile davalılar … ve …’in babası olan…’ye satış suretiyle temlik ettiği, 342/9150 payını da 08.11.1985 tarihinde …, … ve …’ye satış suretiyle devrettiği, kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre bu paylar karşılığında iki adet dairenin verildiği ve bu iki dairenin dava konusu olduğu, mirasçılar arasında taksim sözleşmesi var ise de bu durumun muvazaalı satışa yönelik dava hakkını ortadan kaldırmayacağı, bu nedenle muvazaa olgusunun değerlendirildiği, olayların olağan akışı ile taraflarla muris arasındaki beşeri ilişki dikkate alındığında ise murisin satış yapmakta haklı bir nedeninin bulunmadığı, tarafların da taşınmazları satın alacak güçlerinin olmadığı, dolayısıyla davaya konu temliklerin muvazaalı olduğu gerekçesiyle bir kısım davalılar hakkındaki davanın kısmen kabulüne, davalı … hakkındaki davanın ise yerinde olmadığından reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ile davalılardan …, … ve … vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 12.11.2013 tarihli ve 2012/15879 E., 2013/15637 K. sayılı kararı ile; “…Hemen belirtmek gerekir ki; mirasbırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarihli 1/2 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.

Öte yandan, denkleştirmenin mirasbırakana ait her bir taşınmazda her mirasçısına pay ya da hak vermesi şeklinde yapılmasına gerek olmayıp, tüm mal varlığında her bir mirasçıya kabul edilebilir ölçüde bir mal veya hak vermesi hâlinde, mirasbırakanın amacının mal kaçırma olmadığı, sağlığında mal varlığını mirasçıları arasında paylaştırma kastı taşıdığının kabulü zorunludur.

Somut olaya gelince; mirasbırakanın ölümünden sonra tüm mirasçılarının imzasını taşıyan 14.10.2008 tarihli sözleşmenin 4. maddesinin altındaki ”babamızın kardeşler arasında adil davrandığını kabul, beyan ve taahhüt ederiz ” şeklindeki beyana karşı usulüne uygun bir biçimde sahtelik iddiası ileri sürülmemiştir. Bu durumda belirtilen beyanın geçerli olduğunu kabul etmek zorunlu olup, miras bırakanın davacıya da kazandırımda bulunduğunun kabulü gerekmektedir. Keza, davalı tanık ifadelerinden davacının aldığı dairenin parasının muris tarafından ödendiği, miras bırakanla çocukları arasında özellikle de davacı ile mirasbırakan arasında bir husumetin olmadığı, mal kaçırmak için bir nedenin varlığının ortaya konulamadığı, mirasbırakanın gerçek irade ve amacının mal kaçırmak olmadığı, denkleştirme amacıyla hareket ettiği sonucuna varılmaktadır.

Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru değildir…”gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 27.11.2014 tarihli ve 2014/202 E., 2014/577 K. sayılı kararında ile; ilk hükümdeki gerekçeler yanında 14.10.2008 tarihli belgenin dava konusu taşınmazları kapsamadığı, davalıların denkleştirme savunmasının da tanıkların başka delillerle desteklenmeyen soyut beyanları ile kanıtlanamadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalılardan …, … ve … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 25306 ada 11 parsel sayılı ana taşınmazın geldisi olan 2798 parsel sayılı taşınmazda, tarafların ortak mirasbırakanı … tarafından 08.11.1985 tarihinde 256/9150 payın yarı yarıya olmak üzere oğulları … ile …’ye, 86/9150 payın da diğer oğlu …’ye satış suretiyle devrine dair yapılan temlikin gerçekte diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı bedel istemine ilişkindir.

13. Hemen belirtmek gerekir ki; irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. (mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 18. ) maddesinde düzenlenmiştir.

Anılan maddenin birinci fıkrası; “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” hükmünü taşımaktadır.

14. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır, şeklinde tanımlanabilir.

15. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı ) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.

16. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri ) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.

17. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve “muris muvazaası” olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır. Muvazaa davalarının büyük bölümü muris muvazaasına ilişkin bulunmaktadır.

18. Az yukarıda açıklanan Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 01.04.1974 tarih ve 1/2 Sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.

19. 01.04.1974 tarih ve 1/2 Sayılı içtihadı Birleştirme Kararı ile “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması hâlinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu’nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” karar verilmiştir.

20. 01.04.1974 gün ve 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, mirasbırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.

21. Muris muvazaasında, mirasbırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, mirasbırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği ) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği ) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda “tam muvazaa” özelliği de taşımaktadır.

22. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçıları aldatmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 01.04.1974 tarih ve 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde mirasbırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.

23. Bu nedenle, mirasbırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 01.04.1974 tarih ve 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama olanağı bulunmamaktadır.

24. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi de davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.

25. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

26. Mirasbırakanın gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu ise gerek 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190/1. maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca davacı taraf kanıtlamalıdır.

27. Başka bir anlatımla, muris muvazaası davalarında mirasbırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir. Delillerin az yukarıda açıklanan olgulardan da yararlanılmak suretiyle her somut olayın özelliğine göre değerlendirmesi gerekmektedir.

28. Diğer yandan, mirasbırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırma kastından söz edilemeyeceğinden olayda 01.04.1974 tarihli 1/2 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı kuşkusuzdur. Denkleştirmenin de mirasbırakana ait her bir taşınmazda her mirasçısına pay ya da hak vermesi şeklinde yapılmasına gerek olmayıp, tüm mal varlığında her bir mirasçısına kabul edilebilir ölçüde bir mal veya hak vermesi hâlinde, mirasbırakanın amacının mal kaçırmak olmadığı, sağlığında mal varlığını mirasçıları arasında paylaştırma kastı taşıdığı kabul edilmelidir.

29. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 1928 doğumlu olan mirasbırakan …’nün dava konusu taşınmazda paydaş iken 13.02.1979 tarihinde 170/9150 payını 10.000TL bedelle oğulları … ve…’ye satış suretiyle eşit olarak temlik ettiği, 08.11.1985 tarihinde ise 342/9150 payın 256/9150 payını yarı yarıya olmak üzere oğulları … ve …’ye, 86/9150 payı da …’ye toplam 2.600.000TL bedelle satış suretiyle temlik ettiği, altı oğlu bulunan ve 2008 yılında vefat eden murisin anılan taşınmazda davacı oğluna verdiği bir payın bulunmadığı anlaşılmaktadır.

30. Kendilerine 13.02.1979 tarihinde ilk temlikin yapıldığı davalı … ile…’nün mirasçıları olan … ve … davayı kabul etmişlerdir.

31. 08.11.1985 tarihinde ikinci temlikin yapıldığı davalılar ise davayı kabul etmemiş, murisin mal kaçırma kastının bulunmadığını, davacıya da ev satın aldığı sırada para olarak katkıda bulunduğunu ve kesinlikle çocukları arasında bir ayrım yapmadığını savunmuşlardır.

32. Az yukarıda açıklandığı gibi muris muvazaası olgusundan bahsedebilmek için mirasbırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalı ve bu husus davacı tarafından kanıtlanmalıdır. Eldeki davada ise mirasbırakanın davacı oğlundan mal kaçırmasını gerektirir bir durumun varlığı kanıtlanmış değildir. Aksine, dinlenen tanık beyanlarından mirasbırakanın henüz imar uygulaması görmeden önce dava konusu taşınmazdaki payını beş oğluna devrettiği, davacı oğluna ise başka bir yerden ev satın aldığı sırada para vererek katkıda bulunduğu anlaşılmaktadır.

33. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının söz konusu olmadığı durumda 01.04.1974 tarih ve 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama olanağı bulunmadığı gibi paylaştırma kastı ile mal varlığından her bir mirasçısına kabul edilebilir ölçüde bir mal veya hak vermesi hâlinde de uygulanması mümkün olmayacaktır.

34. Diğer yandan murisin ölümünden sonra mirasçılar arasında 14.10.2008 tarihli sözleşme imzalanmıştır. Anılan sözleşmede davaya konu taşınmazla ilgili bir hüküm bulunmamakla birlikte aksi kanıtlanmayan bu belgede yer alan ifadeler ile davacı da dâhil olmak üzere tüm mirasçıların murisin sağlığında çocukları arasında adil davrandığını kabul ettikleri anlaşılmaktadır.

35. Yine belirtmek gerekir ki, bir kısım davalılardan …, … ve … davacının haklı olduğunu belirterek davayı kabul etmişler ise de davalı … ile…’ye mirasbırakan tarafından 13.02.1979 tarihinde, davayı kabul etmeyen diğer davalılara ise 08.11.1985 tarihinde pay temliki yapılmıştır. Mirasbırakanın sağlığında davacıya Ankara Hoşdere Caddesinde ev alırken para yardımında bulunduğu tartışmasız olması karşısında mirasbırakanın mal kaçırma amacından söz edilemeyecektir. Davacının haklı olduğunu belirterek davayı kabul eden davalıların 14.10.2008 tarihli “Mirasçılar Arası Taksim Sözleşmesi ve Karşılıklı İbraname” başlıklı belgenin 4.bendinin son cümlesindeki “feragat ettiğimizi, babamızın kardeşler arasında adil davrandığını kabul ve beyan ederiz” şeklindeki imzalı beyanlar dikkate alındığında mahkemede davayı kabul etmelerinin mirasbırakanın iradesinin mal kaçırma olduğunu göstermeyecektir.

36. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, somut olayda mirasbırakanın mal satmasını gerektirir bir ihtiyacı ve haklı nedeninin bulunmadığı, davalıların da taşınmazı satın alacak güçlerinin olmadığı, kendisine temlik yapılan … ile…’nün mirasçılarının da davacının haklı olduğunu beyan ederek davayı kabul ettikleri gözetildiğinde mirasbırakanın yaptığı tüm temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu, mirasçılar arasında düzenlenen 14.10.2008 tarihli belgenin ise dava konusu taşınmazı kapsamadığı, açıklanan sebeplerle direnme kararı yerinde olduğundan dosyanın miktara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

37. Hâl böyle olunca, yerel mahkemece bozma kararına uyularak, davalılar …, … ve … yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle direnme kararı verilmiş olması doğru değildir.

38. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle;

Davalılar …, … ve … vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 26.02.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi



T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2017/743
K. 2020/775
T. 11.2.2020

DAVA : Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil ile bedel istekli dava sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüyle açılmamış sayılmasına ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olup; davalı/karşı davacı tarafından temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması istenilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 11.02.2020 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ( karşı davacı ) vekili Avukat … ile diğer temyiz eden davacılar ( karşı davalılar ) vekili Avukat … geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Asıl dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, karşı dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil ile bedel isteklerine ilişkindir.

Davacı/karşı davalılar, mirasbırakan babaları …’in, mirastan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak dava konusu 2972 ve 1478 parsel sayılı taşınmazların 1/2’şer payını, 7031 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan 2 no’lu meskenin tamamını intifa hakkını üzerinde bırakmak suretiyle davalı ikinci eşine satış yoluyla temlik ettiğini ileri sürerek dava konusu 1478, 2972 parsel sayılı taşınmazlarda davalıya devredilen ½ pay ile 7031 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan 2 no’lu meskenin tapu kayıtlarının miras payları oranında iptali ile adlarına tescilini istemişlerdir.

Davalı/karşı davacı …, dava konusu taşınmazları birikimleri ile bedelini ödemek suretiyle satın aldığını, mirasbırakana ve hatta mirasbırakanın ilk eşine baktığını, mirasbırakanın mal varlığını ilk eşi ve çocukları arasında eşit şekilde paylaştırdığını belirterek asıl davanın reddini savunmuş; karşı davada, dava konusu 7031 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan 1, 3, 5 no’lu bağımsız bölümler ile 501 ada 375 parsel sayılı taşınmazda bulunan 3 no’lu bağımsız bölümün tapu kayıtlarının miras payı oranında iptali ile adına tescilini, 7031 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan 4 no’lu ve 501 ada 375 parsel sayılı taşınmazda bulunan 2 no’lu bağımsız bölümler bakımından bedelin davacı/karşı davalı …’dan tahsilini istemiş; aşamalarda, karşı davaya konu ettiği taşınmazlardan yalnızca 501 ada 375 parsel sayılı taşınmazda bulunan 3 no’lu bağımsız bölüm bakımından harcı ikmal ettiğini, diğer taşınmazlar bakımından talebini geri aldığını beyan etmiş; davacı/karşı davalılar davanın geri alınmasına muvafakat etmediklerini bildirmişlerdir.

Mahkemece, asıl davada dava konusu 1478 ve 2972 parsel sayılı taşınmazlar bakımından temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 7031 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan 2 no’lu bağımsız bölüm bakımından davalı …’e emek ve çalışması karşılığı temlik edildiği gerekçesiyle davanın reddine; karşı davada dava konusu 501 ada 375 parsel sayılı taşınmazda bulunan 3 no’lu bağımsız bölüm bakımından davalı/karşı davacının temlik tarihinde henüz mirasbırakanla evli olmadığı için mirasbırakanın mal kaçırma amacından söz edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine, davalı/karşı davacının talebini geri alıp harcını ikmal etmediği diğer dava konusu taşınmazlar bakımından davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1921 doğumlu mirasbırakan …’in 03.06.2014 tarihinde ölümü üzerine ilk eşten olma davacı çocukları …, … ile 1996 yılında evlendiği ikinci eşi davalı/karşı davacı …’in mirasçı kaldıkları, dava konusu 1478 ve 2972 parsel sayılı taşınmazların ½ payı mirasbırakan, ½ payı davalı eşi … adına kayıtlı iken mirasbırakanın intifa hakkını üzerinde bırakarak adına kayıtlı 1/2’şer payları 15.10.2010 tarihinde, dava konusu 7031 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan 2 no’lu bağımsız bölümün tamamı mirasbırakan adına kayıtlı iken intifa hakkını üzerinde bırakarak tamamını 05.09.2007 tarihinde satış yoluyla davalı eşi …’e temlik ettiği, davalı /karşı davacı … tarafından karşı davaya konu edilen 501 ada 375 parsel sayılı taşınmazda bulunan 3 no’lu bağımsız bölümün tamamı mirasbırakan adına kayıtlı iken intifa hakkını üzerinde bırakarak tamamını 25.06.1987 tarihinde davacı/karşı davalı kızı …’ya satış yoluyla temlik ettiği, yine karşı davaya konu 7031 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan 1, 3, 4, 5 no’lu bağımsız bölümlerin tamamı mirasbırakan adına kayıtlı iken intifa hakkını üzerinde bırakarak 25.06.1987 tarihinde 1 no’lu bağımsız bölümü davacı oğlu …’e, 3 no’lu bağımsız bölümü ilk eşi …’a, 4 no’lu bağımsız bölümü davacı oğlu …’a, 5 no’lu bağımsız bölümü davacı kızı …’ya satış yoluyla temlik ettiği, mirasbırakanın ilk eşine temlik ettiği 7031 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan 3 no’lu bağımsız bölümün 02.09.1996 tarihinde mirasbırakan ile çocuklarına intikal ettiği ve hepsinin paylarını 31.07.2001 tarihinde davacı/karşı davalı …’e satış yoluyla temlik ettikleri, dava konusu 7031 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan 4 no’lu bağımsız bölümü davacı/karşı davalı …’ın 10.06.1994 tarihinde tekrar mirasbırakan …’a satış yoluyla temlik ettiği, mirasbırakanın da 21.08.1997 tarihinde satış yoluyla 1/2’şer paylarla dava dışı … ve …’e temlik ettiği, 28.1.1999 tarihli satış işlemiyle taşınmazın tamamının dava dışı … adına tescil edildiği, karşı davaya konu 501 ada 375 parsel sayılı taşınmazda bulunan 2 no’lu bağımsız bölümün dava dışı … adına kayıtlı iken 17.04.2000 tarihinde dava dışı … ve …’ye satış yoluyla temlik ettiği, bu taşınmazın mirasbırakanla ilgisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun ( TMK ) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun ( TBK ) 237., ( Borçlar Kanunu’nun ( BK ) 213. ) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Öte yandan mirasbırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarihli 1/2 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.

Somut olaya gelince; mirasbırakanın ilk eşten olma çocukları …, … ile birlikte ikinci eşi …’in mirasçı oldukları, mirasbırakanın dava konusu 501 ada 375 parsel sayılı taşınmazda bulunan 3 no’lu bağımsız bölümün tamamı ile 7031 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan 5 no’lu bağımsız bölümü davacı/karşı davalı kızı …’ya, 7031 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan 1 no’lu bağımsız bölümü davacı/karşı davalı oğlu …’e, 3 no’lu bağımsız bölümü ilk eşi …’a, 4 no’lu bağımsız bölümü davacı/karşı davalı oğlu ….’a 25.06.1987 tarihinde satış yoluyla temlik ettiği, mirasbırakanın ilk eşi H. M.’ın 1995 yılında ölümü üzerine 1996 yılında davalı/karşı davacı … ile evlendiği ve dava konusu 1478 ve 2972 parsel sayılı taşınmazlardaki ½ payını 15.10.2010, 7031 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan 2 no’lu bağımsız bölümün tamamını ise 05.09.2007 tarihinde davalı ikinci eşi …’e satış yoluyla temlik ettiği, hem ilk eşten olma çocuklarına hem de ikinci eşi G.’e temliklerde bulunan mirasbırakanın mal kaçırma amacıyla değil denkleştirme amacıyla hareket ettiği, temliklerin muvazaalı olmadığı açıktır.

Hal böyle olunca, davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

SONUÇ : Tarafların değinilen yönden yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün ( 6100 Sayılı Kanun’un geçici 3.maddesi yollaması ile ) 1086 Sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden taraflar vekilleri için 2.540.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin karşılıklı olarak alınıp birbirlerine verilmesine, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, 11.02.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2016/14898
K. 2020/169
T. 14.1.2020

DAVA : Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraf vekillerince yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 14.01.2020 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar vekili ile diğer temyiz eden davacılar vekili geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil ile tenkis istemlerine ilişkindir.

Davacılar, mirasbırakanları …’ın … ve … sayılı parselleri davalı oğlu …’a, … parseldeki payı ile … parseli davalı torunu …’a, … parseli davalı … ve davalı oğlu …’a mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak devrettiğini ileri sürerek taşınmazların davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline, mümkün olmadığı takdirde tenkise, … parsel bakımından ise dava tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte tenkise karar verilmesini istemişlerdir.

Davalılar, mirasbırakanın sağlığında bütün mirasçıları kapsayacak şekilde paylaşım yaptığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, 4 parça taşınmaz yönünden temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne, … parsel bakımından bağış işleminin muvazaalı olmadığı ve tenkise tabi olamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakanın 16.10.2012 tarihinde öldüğü, geride davacı kızları … ve …, davalı oğulları … ve … ile 18.05.2012 tarihinde ölen oğlu …’den olma torunu dava dışı V.’ın mirasçı olarak kaldığı, davalı …’in davalı …’in oğlu olduğu, miras bırakanın 12.06.2003 tarihinde … parseldeki 2/3 payının tamamını davalı …’e, … parseli davalı …’ye, 08.02.2007 tarihinde … parseli davalı …’e, … parseli davalı …’ye satış suretiyle devrettiği, … parseli ise 29.04.1991 tarihinde bağış suretiyle davalı … ve …’e temlik ettiği anlaşılmıştır.

Hemen belirtmek gerekir ki; … parsel sayılı taşınmaz bakımından miras bırakanın saklı payı zedeleme kastı ile hareket ettiği kanıtlanamadığından anılan taşınmaz yönünden davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacıların temyiz itirazları yerinde olmadığından reddine.

Davalıların temyiz itirazlarına gelince;

Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun 706., Türk Borçlar Kanunu’nun 237. ( Borçlar Kanunu’nun ( BK ) 213. ) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Öte yandan, miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 01.04.1974 tarih 1/2 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.

Somut olay yukarıdaki ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde; miras bırakanın 06/05/2009 tarihinde dava dışı 14 parça taşınmazını intifa hakkını üzerinde bırakarak eşi …, davacı kızları … ve …, davalı oğulları …, … ve 18.05.2012 tarihinde ölen oğlu … ile davalı torunu …’e satış suretiyle devrettiği sabit olup miras bırakanın tüm mirasçıları arasında hak dengesini gözetir, kabul edilebilir bir paylaştırma yapma iradesi ile hareket ettiği açıktır.

Diğer taraftan, davalı torun … babası … hayatta olduğu için miras bırakanın mirasçısı olmadığından anılan davalıya yönelik olarak paylaştırma savunmasına itibar edilmemişse de toplanan delillerden, davalı …’e temliklerin mal kaçırmak amacıyla yapıldığı iddiasının kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır.

Hâl böyle olunca, davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.

SONUÇ : Davalılar vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün ( 6100 Sayılı Kanun’un geçici 3.maddesi yollaması ile ) 1086 Sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden taraflar vekilleri için 2.540.00. TL duruşma vekâlet ücretinin karşılıklı olarak alınıp birbirlerine verilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.01.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
ANKARA
18. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Türk Milleti Adına
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2018/175
KARAR NO : 2020/298

HAKİM :
KATİP :

DAVACI : M T
VEKİLİ : Av.
DAVALI : F K
VEKİLİ : Av. ZEYNEP AYDIN TARAKÇI –

DAVA : Tapu İptali ve Tescil (Muris Muvazaası Nedeniyle)
DAVA TARİHİ : 09/03/2018
KARAR TARİHİ : 27/10/2020
YAZIM TARİHİ : 13/11/2020
Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan Tapu İptali Ve Tescil (Muris Muvazaası Nedeniyle) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
İDDİA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 22/03/2015 tarihinde vefat eden müteveffa S’ın yasal mirasçısı olduğunu, S’ın yaşlılığı ve yalnızlığı nedeniyle yasal mirasçılardan davalı tarafından muris adına kayıtlı ‘Ankara/K ilçesi, S mahallesi, 5480 ada, 5 parselde mesken olarak kayıtlı nolu bağımsız bölümü taraflar arasında para alışverişi olmaksızın tapuda satış göstererek aslen bağış yolu ile muristen devraldığını, yapılan bu işlem tamamıyla bağış niteliğinde olduğunu, tapuda muvazaalı olarak gerçek değerinin altında satış gibi gösterildiğini, davalının ev hanımı olup söz konusu taşınmazı alacak ekonomik gücü olmadığı gibi, murisin de ekonomik olarak çok güçlü olup, evini satmaya ihtiyacı bulunmadığını, tapuda davalı adına yapılan devrin muvazaalı olması nedeniyle geçersiz olduğunu belirterek K ilçesi, S mahallesi, 5480 ada, 5 parselde mesken olarak kayıtlı nolu bağımsız bölümün tapuda satış olarak görülen devir işleminin İPTALİ ile muris adına tapuya tesciline ve/ veya gerçek değerinin tespiti ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı ön inceleme duruşmasında, talebinin muvazaalı olarak devredilen nolu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ve hissesi oranında adına tesciline ilişin olduğunu bildirmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; murisin 2015 tarihinde vefat ettiğini ve geriye mirasçı çocukları müvekkili F, S, M, B ve S’in kaldıklarını, murisin sağlığında çocuklarından mal kaçırmak ya da ayrım yapmaksızın denkleştirme yapmak amacıyla mallarını ve parasını dağıtma iradesi taşıyan bir kişiliğe sahip olduğunu, bu nedenle sağlığında oğlu M’ya K İlçesi, S Mahallesi 6516 ada 27 nolu parseldeki nolu bağımsız bölümü, oğlu B’e inşaat işleri ve girişim yaptığı işlere yönelik sermaye olarak para, oğlu S’e de sermaye olarak para, Kızı S ve eşine K İlçesi 57650 pafta 5474 ada 2 nolu parseldeki nolu bağımsız bölümü ve müvekkiline de dava konusu taşınmazı verdiğini, yapmış olduğu temliklerin denkleştirme arzusuyla gerçekleştirildiğini, murisin tüm çocukları ile arasının iyi olduğunu, çocuklarına sağlığında yardımlar ve kazandırmalar yaptığını belirterek davanın reddini istemiştir.
YARGILAMA :
Dava; muris muvazaasına dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde rayiç bedelin tespiti ile tahsili istemine ilişkindir.
Taraflarca ibraz olunan deliller toplanılmış, resen araştırılması gerekli hususlar araştırılmış, tapu kaydı ile getirtilmesi gereki bilgi belgeler getirtilmiş, tanıklar dinlenilmiş ve keşif yapılarak bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Ankara 44. Noterliği’nin 17/05/2015 tarihli ve yevmiye nolu mirasçılık belgesinin incelenmesinden; muris S’ın 22/03/2015 tarihinde vefatı nedeniyle terekesi 5 pay kabul edilerek, 1’erden 5 payının F’a, S’a, M’a, B’a, S’a ait olduğunun tespit edildiği görülmüştür.
Ankara İli, K İlçesi, S Mahallesi 5480 ada 5 parselde kain 78/500 arsa paylı nolu bağımsız bölümün tamamının 06/06/2000 tarihli resmi senet ile S tarafından TLbedelle F’a satış gösterilerek devredildiği ve taşınmazın halen F K adına kayıtlı olduğu görülmüştür.
Ankara İli, K İlçesi, S Mah. 6516 ada 27 parselde kain nolu bağımsız bölümün M T adına kayıtlı olduğu, taşınmazın evveliyatının 6495 ada 8 parsel iken bu taşınmazda hissedar olan muris S T’ın 10/162 oranındaki hissesini 26/07/1984 tarihinde satış göstererek davacıya devrettiği görülmüştür.
Murisin sağlığında davalıya karşılıksız verildiği iddia olunan S Mahallesinde kain 5474 ada 2 nolu parselin tapu kayıtlarının ve resmi senetlerinin incelenmesinden; H kızı F Ç ve S oğlu B T adına yarı yarıya tescilli iken kat irtifakına geçilmesinden dolayı B T’ın 05/11/1981 tarihinde nolu bağımsız bölümü Y K’a sattığı ve halen Y K adına kayıtlı olduğu görülmüştür.
Davacı tanığı S T, murisleri tarafından herkese birer daire verildiğini, kendisine sermaye verdiğini, davalıya da S’deki ters dubleks daireyi verdiğini, ancak davaya konu edilen taşınmazın yapılan paylaştırmadan haricen fazladan davalıya verildiğini, davalının ev hanımı olduğunu, daireyi satın alacak ekonomik güçlerinin bulunmadığını bildirmiştir.
Davacı tanığı S K, murisin 1982 senesinde S Mahallesi K Sk’ta bulunan kendi arsası üzerine yapılan binadan bir daireyi davalıya verdiğini, davalının o tarihten beri dairede oturduğunu, murisin çocuklarından kimisine para, kimisine daire verdiğini duyduğunu bildirmiştir.
Davacı tanığı Nt O, dava konusu taşınmazın sahibinin muris S T olduğunu, murise bu daireyi satmasını teklif ettiğini, ancak murisin bu daireyi kızına vereceğini söylediğini, bu olayın çok eski tarihe dayandığını, murisin çocuklarına yer ya da para verdiğini kendisinden duyduğunu bildirmiştir.

Davalı tanığı B T, babaları olan muris S T’ın sağlığında bütün kardeşlere ve annesine belirli bir miktarda yer yada para verdiğini, davalıya vermiş olduğu dava konusu daireyi de kardeşlere yapmış olduğu kazandırmalara karşılık verdiğini, muvazaanın söz konusu olmadığını, denkleştirme amacıyla yapıldığını, S Mahallesinde kain 5474 ada 2 parselde yapılan binanın müteahhitliğini kendisinin gerçekleştirdiğini, verilen vekaletnamelere istinaden babalarına intikal eden taşınmazların satışlarını da kendisinin yaptığını, nolu bağımsız bölümü davalının eşi olan Y K’a bedeli karşılığında sattığını bildirmiştir.
Davalı tanığı S Y, babaları olan muris S T ‘ın sağlığında bütün kardeşlere mal ya da para verdiğini, dava konusu taşınmazı da bu amaçla davalıya devrettiğini, kendisine de aynı apartmandan dublex daire verdiğini, dublex olduğu için kendisinin yarı parasını verdiğini, tapuda satış gösterilmesine rağmen satış olmayıp, karşılıksız kazandırmalar olduğunu, murisin, diğer erkek kardeşlerine de para verdiğini, davacıyı dükkanlarında parasız olarak oturttuğunu bildirmiştir.
Davalı tanığı N S, murisin çocuklarının hepsine eşit davrandığını, mallarını eşit şekilde paylaştırdığını, bir ara murisin bakıcılığını yaptığını, ölümünden sonra mirasından aktifi kaldığını ve onu da çocuklarıın aralarında paylaştıklarını bildirmiştir.
Yapılan keşifte dinlenilen bilirkişiler G B ve N K 16/03/2020 tarihli raporlarında; Ankara İli, K İlçesi S Mahallesi C Sk. 5480 ada 5 parselde kurulu nolu zemin kat nolu meskenin bulunduğu bölge, bölgeye arz- talep durumu, ulaşım imkanı, sosyal donatılar kapsamında dava tarihindeki değerinin TL, devir tarihindeki değerinin TL olabileceğini bildirmişlerdir.
Dosya kapsamına, sunulan ve toplanan delillere uygun, gerekçesi yeterli ve denetime elverişli bilirkişi raporu mahkememizce uygun bulunmuştur.
Davacı taraf taşınmazın tespit edilen değerine göre miras hissesi oranında eksik harcı tamamlamıştır.
GEREKÇE :
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat külfeti 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK’nın 6. maddesi gereği davacı tarafa aittir.
Somut olayda: davacı, davaya konu taşınmazın muris tarafından davalıya muvazaalı olarak devredildiğini, gerçek bir satış olmadığını, asıl iradenin mirasçılardan mal kaçırma amacına yönelik olduğunu iddia etmiştir. Toplanan deliller, tanık olarak dinlenen diğer kardeşlerin anlatımları, bu anlatımları teyit eden ve dosya içerisine alınan tapu kayıtları ile resmi senetleri birlikte değerlendirildiğinde; murisin sağlığında tüm çocuklarına taşınmaz ya da para vermek suretiyle paylaşım yaptığı, bu kapsamda Ankara İli, S’de kain öncesi 6495 ada 8 parsel olan 6516 ada 27 parsel üzerinde kurulu binanın nolu bağımsız bölümü davacıya, davaya konu taşınmazı da davalıya verdiği, devir işlemlerinin satış olarak gösterilmesine rağmen gerçek anlamda satış olmadığı, denkleştirme amacıyla tüm çocuklara bu şekilde kazandırmalar yapıldığı sabit olmuştur. Davacı her ne kadar K İlçesi S Mahallesinde kain 5474 ada 2 nolu parseldeki nolu bağımsız bölümün de muris tarafından davalıya karşılıksız devredildiği, dolayısıyla davalıya daha fazla devir yapıldığını iddia etmiş ise de, bu bağımsız bölümün tapu kayıt ve resmi senetlerinden davalıya herhangi bir devrin söz konusu olmadığı, B T tarafından bedeli karşılığında davalının eşi olan Y K’a satılarak devredildiği anlaşılmıştır. Bu hususlardan, murisin dava konusu taşınmazı davalıya bedelsiz olarak paylaştırma amacıyla devrettiği, diğer mirasçılarına da benzer şekilde taşınmaz ya da para verdiği, ölümünden sonra da terekesinde aktifinin bulunduğu ve mirasçıları arasında paylaştırıldığı, murisin mirasçılardan mal kaçırma amacının bulunmadığı, dolayısıyla muvazaa iddiasının gerçek olmadığı, murisin davalıya daha fazla kazandırma yaptığı iddiasının da kanıtlanamadığı görülmüştür. O halde açılan davanın reddine karar verilmiştir.
K A R A R : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Açılan davanın reddine,
Meri Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca tayin ve takdir olunan TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
Davacı tarafca yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davacı tarafından yatırılan gider avansından sarf olunmayan kısım varsa karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Davacının peşin yatırdığı harçtan, alınması gerekli TL harcın mahsubu ile artan TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Davalı tarafından yapılan TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzünde kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesine karşı istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.27/10/2020

Katip



Hakim



Bu gönderiyi paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir