YARGITAY KARARLARI DERGİSİNDE YAYIMLANAN BİR KARAR HAKKINDA DEĞERLENDİRME

YARGITAY KARARLARI DERGİSİNDE YAYIMLANAN BİR KARAR HAKKINDA DEĞERLENDİRME

Yargıtay Kararlar Dergisi’nin Haziran 2017 tarihli sayısının 1314. sayfasında yer alan 1. Hukuk Dairesi’nin 18.01.2016 tarih ve 2014/8822 Esas ve 2016/381 sayılı kararı ile ilgili değerlendirme aşağıda yer almaktadır.

Olay: 29 Ada 10 Parsel sayılı taşınmazın maliki olan Lamia, taşınmazını “Dispanser” yapılması koşulu ile davalıya bağışlamış ve sicil kaydını davalıya geçirmiş; 4 yıl sonra da ölmüştür.

Bunun üzerine koşulun yerine getirilmediğini ve getirilmeyeceğini gören Lamia’nın mirasçıları tarafından “koşullu bağıştan rücu” sebebine dayalı olarak tapu iptali ve tescili davası açılmış; mahkemece davanın Türk Borçlar Kanunu’nun 297. maddesinde (BK 246) öngörülen hak düşürücü sürede açılmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiş; davacı mirasçılar tarafından temyiz edilen karar,

Dairece ; taraflar arasındaki çekişmede Türk Borçlar Kanunu’nun 297. maddesinin (818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 246. maddesi) uygulanacağına değinildikten sonra rücu hakkının sıkı sıkıya şahsa bağlı haklardan olduğu; istisnalar dışında kural olarak mirasçılara geçmeyeceği ve temlik edilemeyeceği ancak; aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca mirasbırakanın rücu sebebini öğrendikten sonra ölmesi halinde dava hakkının mirasçılara geçeceğini ve bir yıllık süreyi tamamlayabileceklerini öngörerek yerel mahkemenin red kararının bu gerekçe ile doğru olduğu kabul edilerek yerel mahkeme kararının sonucu itibariyle doğru olduğunu benimseyerek düzelterek onanmasına hükmetmiştir.

Dairenin kararına katılmamız mümkün değildir. Şöyle ki;

Daire, koşullu bağışta bulunanın ölümü nedeniyle mirasçılarının açacağı bağıştan rücu nedeniyle tapu iptali ve tescili davasının münhasıran Türk Borçlar Kanunu’nun 297/2. maddesi ile sınırlı olduğu yönündeki benimsemenin kesinlikle hukuka uygun düştüğü kabul edilemez.

Hemen belirtilmelidir ki; anılan hüküm bağışlayanın ölümünden önce rücu sebebini öğrenmesi halinde mirasçıların dava açma koşulunu murisin öğrenme tarihinden itibaren bir yıl içinde açılması şartıyla ilgilidir.

Söz gelimi, muris, bağış koşulunun yerine getirilmediğini veya getirilmeyeceğini öğrenmeden öldü. Bununla ilgili mirasçıların dava açamayacağına dair bir yasal düzenlemenin bulunmadığı sabit olduğu gibi, murisin öngördüğü koşulun yerine getirilmemesi halinde onun ölümü nedeniyle onun yerine geçerek hak ve hukukunu koruyacak olanlar, tereddüt yoktur ki; onun mirasçılarıdır. Şu da ifade edilmelidir ki, keyfiyet murisin terekesi ve buna bağlantılı olarak doğrudan mameleki ve mirasçıların hakları ile ilgilidir.

Türk Medeni Kanunu’nun 599/1 maddesi gereğince ölüm ile mirasbırakanın terekesine (aktif ve pasif olarak mamelekine) mirasçıları kanun gereğince hak kazanırlar. Ayrıca ve başka bir ifade ile aynı maddenin 2. fıkrasında açıkça belirtildiği gibi ; kanunda öngörülen ayrık durumlar saklı kalmak üzere ,mirasçıların mirasbırakanın ayni haklarını , alacaklarını, diğer mal varlığı haklarını doğrudan kazanacaklarında tereddüt yoktur. Koşullu bağış ve bunun için açılacak davalar da bu kapsamdadır. Yoksa böyle bir davanın , yani bağış koşulunun yerine getirilmemesi nedeniyle açılacak bir iptal tescil davasının yasaların öngördüğü şahsa sıkı sıkıya bağlı (isim,evlenme,boşanma vb..) haklardan olduğunu ve mirasçıların bu davayı açamayacaklarını kabul etmek gerçekten olanaksızdır. Kaldı ki,murisin ölümünden sonra mirasçıların bu davayı açmasına mani bir hüküm bulunmadığı da tartışmasızdır.

Bu açıklamalar çerçevesinde dairenin kabul ettiği düzelterek onama gerekçesinin yasalara,hukuka, öğretiye uygun düşmediği düşünülmektedir.

Bu gönderiyi paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir